29 Kasım 2013 Cuma

Take me & my latte to Le Pain Quotidien and Parlé Restaurant

Bugün günlerden Cuma, haftanın en güzel günü desek yanlış demiş olmayız herhalde :)
Cuma günleri genelde iş yerlerinde kahvaltılar uzar, haftayı bitirmenin rehaveti çöker, haftasonu muhabbetleri başlar. Ben de güne Le pain Quotidien'de güzel bir kahvaltı ile başladım.


Le Pain Quotidien en sevdiğim mekanlardan biridir. Belçika asıllı olan cafe, organik ürünleri ve kendine has konsepti ile yemek yeri seçimlerimde ilk tercihlerim arasında yer almaktadır.

Sabah iki yumurta beyazından yaptırdığım beyaz peynirli omletimin yanında kendilerinin yaptığı organik çıtır çıtır ekmekler ve sıcacık bir çay ile değmeyin keyfime!!


İş yerine geldiğimde ise beni mutlu eden bir şey daha çıkıyor, Viyana'nın meşhur Manner'ı :) Aslında Viyana'ya daha önce hiç gitmediğim için meşhur olduğunu bilmiyordum ama çok da önemsemedim sonuçta dokuz kata bayılan bir insan olarak direk atladım yemek için :) Meğersem Viyana'nın nesi meşhur sorusuna ilk gelen cevaplardan biriymiş :) Kendisi nasıl bir şey diye sorarsanız, bildiğimiz boyutu ile görünüşü ile dokuz kat, ama dolgu kısmı biraz daha kalın ve kremamsı bir tadı var. Hemen baktım gingerbreadlisi de varmış, bir gün Viyana'ya yolum düşer ise ilk işim tatmak olacak :)

                      


Gelelim muhteşem öğlen yemeğime... Kendimi yeniden Le Pain Quotidien'de buldum :) Buranın en meşhur yemeklerinden olan "Tartine" canım çekti, ben de yanında Nar, Acai berry ve yeşil çaylı içeceğim ile bir güzel yedim. Organik tam buğday ekmeğinin üzerine malzemeler konularak sunulan Belçika'ya özgü bir sandviç olan "Tartine"imi pesto soslu, tavuklu, patlıcanlı ve keçi peynirli olarak seçtim. Yanında da hardal soslu rokalı ve turplu salatam ile adeta eşsiz bir öğlen yemeği yemiş oldum.


Ödeme yaparken kocaman bir çilekli tart ve eklerler bana bakarken, ben ise onlara şimdilik sadece gülümsemekle yetindim :)





Fakat tartlardan kaçtım derken, doluya tutuldum :) Viyana'dan gelen meşhur Lindt çikolatalara hayır diyemedim, hem de üç çeşidinden de bir güzel yedim :) Peşimi bırakın artık !!

Herhalde bu çikolatalardan herkes yemiştir, benim gözümde bu çikolatalar klasik bir freeshop çikolatasıdır :)




Akşam yemeği için ise uzun zamandır gitmek isteyip, ayak bileğimdeki yırtık ve kemik ödeminden dolayı gidemediğim Zorlu AVM'yi seçtim. Aslında hala iyileşmedim, üç aydır doğru düzgün yürüyemiyorum ve sürekli ağrı çekiyorum ama artık bu ağrı ile yaşamayı öğrendim sanırım. Cuma gecesi karşıya geçmek çok akıl karı gözükmese de, fazla trafik sorunu yaşadığımı söyleyemem, sadece çok az Levent trafiği vardı. Amacım her yerde duyduğum Jamie's Italian restaurantına gitmekti, ama Zorlu'yu iş çıkışı yemek yeme yeri alternatifi olarak sadece benim görmediğim kanıtlanmış oldu. Önce Jamie's Italian, sonra Tom's Kitchen bizi dolu olduğu için bir güzel kapıyı açıp uğurladı :) O yüzden önceden rezervasyon yaptırmanızı şiddetle tavsiye ederim :) Geriye kalan seçenekler ise Morini, Parlé ve Eataly'di. Biz seçimimizi Masa ve Borsa restaurantlarının sahiplerinin yarattığı Parlé'den yana kullandık. Mekan loş, müzikler ağır, sunum zayıf ve fiyatlar da bir o kadar pahalıydı. Seçimlerimiz dana külbastı ve Cafe de Paris soslu bonfile oldu. Külbastının yanında porcini mantarlı, patlıcanlı ve kereviz saplı bulgur pilavı, Cafe de Paris soslu bonfilenin de baharatlı patates kızartması ve cevizli kremalı salata geldi. Açıkçası ben fiyatlara baktığımda sunumun daha güzel olmasını beklerdim ama beni şaşırttı. Ben bile evde tabağıma koyarken daha güzel bir şekilde koyuyorum :) Lezzet olarak güzel olsa da, açıkçası sunumun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamış oldum. Bir dahaki gelişimde büyük ihtimalle yemek yemek için başka bi yerde şansımı deneyeceğimi biliyorum.

  
Yemek sonrası ise uzun zamandır istediğim "Moncler" monta sonunda sahip oldum !!!
Uzun modelinden ve siyah renkte istiyordum ama tabiki siyah kalmamıştı, ben de mürdüm renginde karar kıldım ve çok da beğendim :) Önümüzdeki postlarda inşallah üstümde görüyor olacaksınız :)


Uzun bir günün ardından tabi ki gecemi Gingerbread lattem ile kapadım, onsuz günüm geçmez geçemez :) Bu soğuk gecelerde kendisine Caramel Macchiato da eşlik etti, mükemmel bir ikili oldular :) Şimdi gönül rahatlığı ile uyuyabilirim...

28 Kasım 2013 Perşembe

My non-fat latte help me, which one to choose?


Ye ye ye nereye kadar... İnce hallerimi özlüyorum...Yemeyi seven, sadece yaşamak için yiyenlerden olmayan ama keşke öyle olsaydım veya yiyip de kiloalamayanlardan olsaydım diyen ve bu cümle kadar karışık bir insanım :)

Tatlıya ve karbonhidrata karşı çok büyük bir zaafım var malesef.
Ayrıca emotional overeaterım :) Evet böyle bir terim varmış. Mutsuzluğumu ve sıkıntımı yemek krizlerinden çıkartıyorum. Hatta bazen o kadar çok yiyorum ki, küçük çocuklar gibi gece ağrıdan kıvrım kıvrım kıvranıp uyuyamıyorum :) Bu yüzden de sabit bir kilom malesef ki olmuyor.

Her ne kadar şu anki anlatımlarımdan bı kız obez heralde diye düşünseniz de, bir o kadar da içimde küçük bir Ebru Şallı var :) Sağlıklı yaşam ve beslenme konusu ilgi alanlarımdan biridir. Bu konuda çok araştırırım, çok okurum, her gün yeni bir şey öğrenmeye çalışırım. 


Yukarıda gördüğünüz üzere şu sıralar veya daha önce ünlü olan tüm doktor ve diyetisyenlerin kitapları kütüphanemin baş köşesinde yer almaktadır. Hepsinin de methodları farklı olduğu için, açıkçası biraz kararsız kaldım. Aslında her birini deneyip, hangisinin en çok işe yaradığını görmek faydalı olabilir ama ben de o sabırın olmadığını biliyorum:)

Non-fat lattem hangisi sence? Önce hangisi diyette latte içmeme izin veriyor galiba ona bakmalıyım :) 



Today is "All Happy Days" with my morning and midday latte...




Günüm Buyaka Starbucks'ta haşhaşlı üç peynirli sandviçimi ve tarçınlı lattemi yudumlayarak başladı :)



Öğle yemeğinde ise Buyaka Bilakis'te kremalı, kabaklı üç peynirli pennemi ayran ile bir güzel yedim. Galiba lattem dışında üç peynirli olan yemeklere de karşı koyamıyorum :)



Yemek sonrası ise gingerbread lattem beni mesai zamanı masamda yalnız bırakmıyor :) 




Mesai sonrası yemek için yer seçmek hiç kolay olmadı. Gün içinde bütün gün düşündüm, fakat seçtiğimiz yer hem christmas ruhuna hem de bloguma o kadar uymuştu ki, daha iyi bir yer hala aklıma gelmiyor :) 
Mekan; ALL HAPPY DAYS...

 

Mekan o kadar sevimliydi ki, içeride tam bir christmas havası,her şeyi almamak için kendimi zor tuttum.



Atlıkarıncalar, mumluklar, cam fanuslar, süsler ve daha neler neler... İnsanı masallar diyarına    götürüyor.
Meşhur Lladro porselenler de mağazadayerlerini almıştı. Ne kadar pahalı olduğunu burada da bir kez daha görmüş olduk.


Gelelim akşam yemeğimize...



Ben safranlı risotto eşliğinde dana incikten yapılan "Ossobuco" yerken, arkadaşım klasik seçim yaparak "Cafe de Paris" yedi. İkisi de her zaman yediğimiz restaurantlara göre daha değişik yapılmıştı ama lezzet konusunda ikisi de başarılıydı. Yanına aldığım zencefilli limonata bir House Cafe limonatası değildi ama limonata her türlü insanı ferahlatıyor :)
Yemekler dışında müzikler de mekanı anlatan unsurların başında geliyor. O kadar güzel aşk şarkıları çalıyordu ki, insanın içi ısınıyor ve bu soğuk havada başka bir yere geçmeye gerek yok, şu an çok huzurluyum hissi sarıyor :)


Gelelim gecenin en güzel anına... Bademli panna cotta ve karşısında kurulmuş çilekli tart... 
İki tatlı da birbirine nispet yapar gibi adeta süslenmiş yememizi bekliyor :) Kesinlikle mükemmeller...


Havalar soğumuş iken, geceyi christmas ruhu içerisinde ve güzel lezzetler tadarak geçirmek isteyenler için güzel bir alternatif  "All Happy Days"...

Hepimiz için her zaman all happy days inşallah :)

27 Kasım 2013 Çarşamba

New Beginnings...



Şu sıralar Christmas ruhu her yeri sarmakta iken, ben de her zaman yapmak isteyip, ertelediğim blogumu sonunda  oluşturmaya karar verdim. Her zaman yılın bu aylarında toffeenut latte içerken, bu sene hayatıma yeni anlamlar ve tadlar katan gingerbread lattemi blog ismim olarak şereflendirmeyi görev bildim:) Gingerbread aslında benim eski tutkularımdan biriydi. 2008 senesinde İsveç'e exchange için gittiğimde Annas'ın pepparkakorunu (isveçce zencefilli kurabiye demek) kutularca bitirmişliğim vardır. Bu sene Starbucks toffeenut latte almaya gittiğimde bir de ne göreyim, gingerbread latte çıkarmışlar. Hemen yeni tutkum oldu ve toffeenut latteyi aldattım:)


Evet bu kadar hikayeyi anlatma sebebime gelince, artık gingerbread lattem bana blog yolculuğumda arkadaşlık yapacak. Siz de bize katılır mısınız?